Ne oldu hatırlamıyorum, belki de bir şey olmadı.
Çünkü bir anda yüzlerce insan öldü, geriye anıları kalmadı.
Döndük dolaştık vicdanımız ve gücümüzle başbaşa kaldık.
Bir eylemiyle mağaraların en ışıksızına düşmüş birinden,
Raskolnikov’dan bahsetmiyorum.
O yaptığı eylemin ağırlıyla var oldu, sorumsuzluğun nirvanasıyla değil.
İyiyi kötüyü ayıran gri alan burada yok oluyor.
Vicdan azabı çekenler ve çekmeyenler.
Ne zaman oldu bilmiyorum, bir yerli hikayesi dinlemiştim.
“Tercihe hata, doğruya tercih dediniz. Gözlerimiz kapalı, kulaklarımız sağır.
Kararın ormanları yok etti. Dönüp dolaşıp kendi kuyruğunu yiyeceksin.”
Küçük düşünceler çarpışarak büyük fikirleri oluşturdu.
İçimdeki taş büyüdükçe büyüdü, ne zaman patlayıp soğuyacak?
Bu da yeni bir küçük düşünce mi?
Taş sokaklarda yürüyüp, zihninde kendisiyle savaşmaktan başka bir şey yapmadı.
Kitabı okurken şu bunalımdan kurtulsun artık diye düşündüğümü anımsıyorum.
Nasıl olacağı konusunda bir fikrim olmayışı, kitabı daha da şevkle okumama sebep oluyordu.
Çünkü yazar bilmeliydi, mutlu sonla bitmeliydi.
Stresli ve mutsuz bir köleyim, ilk fırsatta intihar edeceğim.
Sonra, uyan ve gülleri kokla kendi kanını değil, dediler.
İçimizde balıklar yüzüyor haberimiz yok,
Atılan her yeme saldırılır mı?
Zihnimde var olan bir fikir belki de hep orada kalmalı.
Bizim geldiğimiz yerde sıfırdan başlama hikayeleri yoktu.
Belki de bu yüzden, kandırılanların arasında bir avuç inanmayan kaldık.
Dünyanın dört bir köşesine dağıldık, bizden çalınanı aradık.
Yalnız olmamız anlamsızdı.
Çoğunluk her koşulda pis kokuyordu.
Bizi kandıramazsınız!
Ölümü, aşağı kaydırıp geçenlerle lanetlendik.
Tanıyamadık teğet geçen yolcuları, hep acele ediyorlar.
Evren;
sanki zihnimi güneş yapmış, etrafımda dönüyor, dönüyor, dönüyor…
19072021
—-